21 Mart 2010 Pazar

Gerçek ilişki, samimiyet, yalınlık ve örülmemiş duvarlar gerektirir…

“İnternette chat yoluyla tanışıp evlendiği eşinin dolandırıcı olduğunu, evini ve 17 bin lira nakit parasını kaptırdıktan sonra öğrenen kadın avukat, 3 kadın ve bir erkekten oluşan çetenin kurbanı olduğu gerçeğiyle karşılaştı.

Genç avukatın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, kocasının lise mezunu, hırsızlık, dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından sabıkalı, evli ve iki çocuk babası olduğu ortaya çıktı.”


Haberi oturup kendim yazsam, kurmaca bir habermiş gibi algılanmaz. Her gün birçok kez karşılaştığımız, artık alışkın olduğumuz haber türlerinden birisi gibi çünkü. Haber kurmaca da değil zaten, gerçek. Gazetelerde, içinde bulunduğumuz Mart ayında yer alan bir haberden alıntı. Gitgide farklılaşan kadın-erkek ilişkilerine, her geçen gün azalan güven duygusuna bir katkı daha yani.

Günümüzde kadınların ve erkeklerin davranışlarında deformasyonlar çoğaldı. Erkekler kadınsılaşmaya, kadınlarsa erkeksileşmeye başladılar. Adeta merkeze doğru bir kayış bu. Lakin, cinsel tercihler değil sözünü ettiğim.

Her iki cinsin toplum içi alışkanlıkları ve birbirlerinden beklentileri, yeniden şekilleniyor. Ancak bununla birlikte memnuniyetsizlik, daha içten ilişkilere özlem ve doldurulamayan bir eksiklik duygusu da ortaya çıkmış durumda.

Gerçek ilişki, samimiyet, yalınlık ve örülmemiş duvarlar gerektirir. Herkesin aradığı, hep bulamamaktan yakındığı duygulardır bunlar. Kimse, bunun için bir şey yapmaz ama böyle olmasını ister. Her birimiz kendimizi masum, karşımızdakini ise suçlu buluruz.

Yıllardır kadın-erkek eşitsizliğinden şikayet edilip durulur. Kadının, toplum düzeninde geri planda tutulduğu söylenir. Bu söylemde, gerçek payı olmakla birlikte, kadın ve erkek cinsiyetinin toplumsal rollerinin varlığını da unutmamak gerekir. Üremek ve çoğalmak temel ihtiyacı üzerine kurulu insan hayatında, kadının anne ve erkeğin baba rolüne sahip bulunduğunu ve aslında tüm dengelerin bunun üzerinde oluştuğunu hatırlamakta yarar görüyorum. Kanımca sorun da, bu dengelerden uzaklaştıkça ortaya çıkar oldu.

Ancak kişisel tatminler de etkin rol oynuyor.
Bazı insanlar, eş veya sevgili seçerken, dış görünüşü önemser. Güzel/yakışıklı bir yüz, renkli gözler, kaslı vücutlar, kıvrımlı kalçalar gibi özellikler ister.
Bazıları, maddi durum ve imkanların genişliğine öncelik verir.
Bir başka grup ise birlikte olacağı insanın toplumsal konumunu, ahlaki yaklaşımlarını, eğitim durumunu ön planda tutar.

Durum, ne kadar zorlaşıyor, değil mi?

Bir de, insanın –genlerindeki çok eşlilik yapısından kaynaklı- çapkınlık denen bir dürtüsü vardır ki, daha çok erkeğe reva görülür. Malum, toplum erkeğin çapkınlığını onaylar, kadını ise ayıplar.

Daha doğrusu, eskiden böyle idi. Bu nedenle, erkeğin çapkın halleri daha bir bilinirdi de, kadının çapkın halleri pek görülmezdi. Son yıllarda, erkek türü çapkınlığın, kadın türüyle harmanlanarak kadın vücudunda yer bulduğu unisex çapkınlık halleriyle ise, toplumlarda yeni yeni karşılaşılır oldu.

Unisex çapkınlık halleri ne mi demek?
Çapkın bir erkeğin tutum ve davranışlarını düşünün; TV’lerden, filmlerden, kitaplardan, en azından etrafınızdan bilirsiniz. Bir de kadının çapkınlık hallerini getirin aklınıza.

Sonra günümüz çapkın kadınlarını inceleyin; her iki türün birleşmiş, yani unisex halini kolayca fark edeceksiniz…