2 Ağustos 2010 Pazartesi

Mücadele etmeden kazanmayı öğrenmek mi?

Zor.

Mücadele etmiyorsak, hak da etmiyoruz.
Yaşamın deneyim sunan her türlü fırtınasını geçmeden, kazanmayı dahi öğrenemiyoruz. Deneyimlerimizi kendi başımıza edinmediğimiz sürece, yaşantımız bilinçsiz bir kendini beğenmişlikten öteye taşınamıyor.

Öğretmenleri dikkate alıp, onların süzgeçten geçmiş öngörüleriyle hareket etsek, her şey daha mı kolay olurdu?

Bu, hem doğamıza aykırı hem de pek tekdüze bir yol olurdu sanırım.
Ayrıca değersiz de olurdu.

Kendini beğenmemek, yaptıklarını yeterli görmemek erdemdir. Mücadele dürtüsünü olgunlaştırır.
İlk gençliğimizdeki, o kendimize olan fazla güvenimiz ve her şeyi yapabiliriz duygusunun nasıl geliştiği, gelecekteki mücadele gücümüzün sınırlarını da belirler.

Mücadele etmeyi (doğuştan gelen bir yeteneğimiz yoksa) henüz beceremediğimiz yeni yetmelik zamanımız, ömrümüzün en zor dönemlerini yaşatır bize.

Farkına varmadığımız…

Bu böyle sürerse tehlike var demektir. Hep birilerine muhtaç olma riskini taşır. Muhtaçlığın devam hali ise, sizi ya ezik yapar ya da nankör.

İkisi de eksikliktir.

Ezik olursanız itilip kakılırsınız.

Nankör olmanın sonu ise terbiyesizleşmektir.

İkisi de sevimsizdir…