7 Mayıs 2010 Cuma

Nasip Şendil-2…

Bir kez daha dört ayağı üzerine düşmüştü Nasip Şendil. Yeni ortağı hem toy hem geniş imkanlıydı. Onu rahle-i tedrisatından geçirirken, her türlü imkanını da kullanabileceği anlamına geliyordu bu. Bir kapı kapanırken, diğeri açılıyordu işte. İş bilenin kılıç kuşananındı; yetenekliyse, kullanmaktan başka ne yapabilirdi ki…

Hal böyle olunca, yeni ortaklık bir füzenin ateşlenme hızıyla başladı. Cicim günlerinde projeler konuşuluyor; öngördükleri fırsatlar, heyecanlarını tavan yaptırıyordu. En büyük iş adamları onlar olacaktı. Öyle ya, bir yanda Nasip Şendil’in engin tecrübesi, diğer yanda ise yeni partner Hasip Susak’ın hatırı sayılır ekonomik ve lojistik yeterliliği, onları uçururdu bile. Hem isimleri dahi ses uyumu taşıyordu: Nasip ve Hasip. Armonik bir çift olmuşlardı. Bu uyumu işlerine de taşırlarsa, her şey çok yolunda gidecekti, bundan emindiler.

Şirketlerinin ismini bu armoniden yola çıkarak NA&HA koydular. Hemen kolları sıvadılar ve işe koyuldular. Nasip, yılanı deliğinden çıkaracak kıvamda tatlı diliyle ilk bağlantıları kurup yeni projeleri bir bir şirketlerine kazandırırken, Hasip de gerekli finansmanı ve lojistiği sağlıyordu. Diğer şirketine kayıtlı 150 personel ve sahip olduğu makine parkları, işleri bir hayli kolaylaştırıyordu doğrusu. Diğer şirket adeta bir taşeron gibi kullanılıyordu. NA&HA işlerin üstlenicisi, Hasip’in kendi şirketi ise uygulayıcısı pozisyonunda, arka arkaya birkaç on milyon Euro miktarlı, birçok inşaat projesi gerçekleştirdiler.

İşin hak edişlerini, sadece ofis masrafından başka gideri olmayan NA&HA şirketi tahsil ediyor; yazdığı faturalar karşılığında da Hasip’in taşeron şirketine ödemeler yapıyordu. Paranın akışı tamamen Nasip’in kontrolündeydi. Çeşmenin başında bulunmak, Nasip Şendil’i yalnızca mest etmekle kalmıyor, kendini Anadolu’nun, bin köye sahip ağaları gibi de hissettiriyordu. Bütün davranış ve harcamaları bu havayı yaratıyordu.

Hasip’in taşeron şirketi ise, müteahhit şirket olan NA&HA’dan alabildiği paraları, işçi maaşları ve yan giderleri, şantiye masrafları, beton ve makinalar gibi temel iş harcamalarına ancak yetirebiliyordu. Çoğu zaman tahakkuk eden vergilere bile yetişemiyor, vergi borçları her geçen gün artıyordu.

Yaklaşık üç yıl gibi bir süreyi böyle geçirdiler. NA&HA mütahhitlik şirketi sürekli kazandığı ve yüksek miktarda karlara ulaştığı için Hasip fazla dert etmiyor, nasıl olsa oradan karşılayarak borçlarını kapatabileceklerini düşünüyordu.

Ancak, yeterli miktarı bir türlü kendi şirketine aktartamıyor, her seferinde Nasip Şendil’in, “acelemiz yok, nasıl olsa para bizim değil mi, bırakalım şirketimizin karları fazla görünsün, böylece piyasadaki kredibilitemiz yüksek olur ve daha büyük projelere imza atarız” sözleriyle ikna oluyordu.

İkna oluyordu ama canı da sıkılmıyor değildi doğrusu. Nasip’in bazı para hareketlerini ona yüzeysel ve durumu geçiştirir bir tavırla açıklaması, bazı kuşkulara sahip olmasına neden oluyordu. Bu iş fazla uzamıştı. Bir anda tüm sorumluluk ona yüklenebilirdi, çünkü kağıt üstünde Nasip’in, borçlu şirketle hiçbir bağı görünmüyordu.

Hem Nasip, yeni sevgilisini de yanına alarak sıklıkla kısa süreli tatillere gider olmuştu. Oysa o, işin başından ayrılamıyordu bir türlü. Durumdan duyduğu rahatsızlığı birkaç kez Nasip’e anlatmaya çalışmış, ancak Nasip oralı bile olmamıştı. Her seferinde “bir şey olmaz, hallederiz” diye geçiştiriyordu.

Nasip’in yine tatilde olduğu bir gün NA&HA’ya uğradı ve içindeki sese de uyarak bazı muhasebe kayıtlarını incelemek istedi. Gördükleri onu şok etmeye yetmişti. Paraların önemli bir kısmını, Nasip’in yurt dışı bankalara transfer etmiş olduğunu gördü. Başından kaynar sular inmişti. Böyle bir transferin yapıldığı veya yapılması gerektiği, bugüne kadar aralarında hiç konuşulmamıştı. Nasip niçin buna gerek görmüştü ki. Açıklamasını mutlaka istemeliydi. Böyle ortaklık mı olurdu? Oysa Nasip’e güvenmişti.

Ancak bunun açıklamasını Nasip’ten isteyemedi. Aynı gün maliye, Hasip’in şirketini bastı ve her şeyine el koyarak vergi borçlarından ve ucuz kaçak işçi çalıştırmasından dolayı onu tutukladı. Son bir yıldır, Nasip’in yoğun telkinleriyle kaçak işçi de çalıştırmaya başlamıştı. Aslında buna biraz da mecbur kalmıştı, çünkü çalıştırdığı işçilerin maaşlarını ve yan giderlerini karşılayamaz olmuştu.

Hasip’in içeri alındığının ertesi günü, Nasip Şendil tatilinden döndü. Bir süredir temenni ettiği ve beklediğinden uzun süren bu operasyonun gerçekleştiğini duyunca, üzerinden bir yük kalktığını ve alabildiğine rahatladığını hissetti.

“Var olmanın dayanılmaz hafifliği” böyle bir şey olsa gerekti. Niçin bu kadar uzun sürdüğünü anlamamıştı zaten. Hesaplarına göre, bu operasyon birkaç ay önce gerçekleşmeliydi. Gereğinden fazla uzamıştı.

Her zaman hizmet aldığı seyahat acentasını aradı. Fazla çalışmaktan kaynaklı stres yükünün olduğunu söyleyerek, bunu gidermeye uygun, üç ay süreli bir tatil programı istedi.
Dinlenmesi ve döndüğünde yeni avlara hazır olması gerekiyordu.

Bu kez yeni sevgilisini götürmeyecekti…

(devamı olacak)